Adatepe köyü yüksek duvarların ardına gizlenmeye çalışan taş evleri ve serin gölgeli sokaklarıyla Kazdağlarının eteklerinde geçmişten kalma bir fotoğraf gibidir. Koruma altına alındıktan sonra eski ihtişamlı günlerine geri dönme savaşı vermektedir. İki yaşlı çınarın hükmettiği köy meydanı köyün gerçek kalbidir. Okula giden çocuklar, pazara inen köylüler, zeytin toplamaya giden kadınlar, köyün ziyaretçileri burada soluklanmadan geçemezler.
Köy
mezarlığının binbir yeşilli selvilerini ardınızda bırakıp Zeus
Sunağının bulunduğu tepeye çıktığınızda önünüze bakmaya doyulmayan bir
manzara çıkıverir; kıyısındaki köylerden dört mevsim dumanlar yükselen
Edremit körfezi, Ayvalık civarındaki adalar ve bütün baştan
çıkarıcılığıyla Midilli. Dağlardan gelen yaban mersinlerinin,
keçiboynuzlarının, taze limon kekiklerinin ve adaçayının kokusu Ege’den
gelen meltemle harmanlanır.
Buradan bakıldığında zeytinlikler
uçsuz bucaksızmış gibi gelir insana.Gerçekten de son yıllarda her ne
kadar tatil evleri yapmak için kooperatifler tarafından barbarca
yağmalansa da dünyanın belki de en eski zeytinlikleri en doğal haliyle
hala bu bölgededir. Zeytin ağaçları kıymetini yeterince takdir etmeyen insanoğluna o basit fakat kutsal meyvesini binlerce yıldan beri sunmaktan geri durmaz.
Aşağıdaki pasaj Türkiye'nin değişik yerleri ile iligili bir çok rehber kitap yayınlamış olan John Freely'nin Redhouse Press , 1996 basımı "The Aegean Coast" kitabının 21. Sayfasında yer alıyor.
" Adatepe köyünün hemen yanıbaşında dev kaya kütlesi Truva'yı günyüzüne çıkartan Alman maceraperest Heinrich Schlieman ve Alman arkeolog Judeich tarafından Ida Zeusu Altarı olarak tanımlanmıştır. Maalesef bu bulguyu kanıtlamaya yarayacak arkeolojik veriler mevcut değildir.Yine de Schlieman ,buranın Ida 'nın tepesinde yer alan ve tanrı Zeus'un kuzeydeki Truva ovasında süregiden savaşı izlediği Gargaros Tepesi olduğuna inandırmıştır kendisini.Schlieman'a göre Hera , uyku tanrısı Hypnos ile birlikte Lekton'dan ( Babakale ) gelererek Zeus'u burada uyutmuş,böylece Poseidon'un Truvalılara karşı Akhalıların safında savaşa müdahale etmesine zemin hazırlamıştır. "
Klasik mitolojide geçen yer isimlerinin günümüzde nereye düştüğü hep merak konusu olmuştur. Eski metinlerde bahsedilen yer adları kimi zaman metinler arası karşılaştırmalar ve nirengi noktalarının tespiti ile kısmen mümkün olabilmektedir. Yine de bazı yer adları konusunda anlaşmazlık olması doğaldır.
İlyada'da Gargaros Zirvesinden , İda Dağının parçası olarak bahsedilir,İda 'nın en yüksek tepesi olarak değil.Sanırım , Türkçe çevirisinde bir yanlışlık söz konusu.İngilizce metinlerde
Ulu İda'nın Gargaros tepesi olarak çevrilebilecek bir ifade var ( But Hera , light footed made her way to the peak of Gargaros on towering Ida"
Strabon'un Geographica'sı da Gargaros'un nerede olduğu konusunda açık ve net değil.Kitabı
Türkçeye çevirenler ise Dizin bölümünde Gargara = Küçükkuyu sonucuna varmışlar .
( Strabon , Coğrafya - çev. Prof. Dr. Adnan Pekman , Arkeoloji ve sanat yayınları.)
Bu konuda Schlieman gibi formel arkeoloji eğitimi almasa bile sezgilerinin güçlülüğünü kanıtlamış birinin tespitleri de dikkate almaya değer. Kuşkusuz Schlieman Türkiye'deki araştırmaları esnasında bölgemizi de etraflıca incelemiştir. Dolayısıyla ,
Zeus Altarının yer aldığı, dolayısıyla Gargaros olarak adlandırdığı tepenin İda'nın en yüksek tepesi olmadığını farketmemesi pek akla uygun değil.
Herhalde İlyada'nın VIII: kitabındaki şu bölüm Schlieman'I Zeus Altarının Adatepe köyü yakınlarındaki tepede olduğuna inanmaya sevketmiş:
" Vardılar hayvanların anası , kaynağı bol Ida'ya,
Gargaron'daydı Zeus'un tapınağı , kokulu sunağı."
Nitekim , Freely de Zeus altarının bulunduğu tepenin Gargaros olduğuna pek kuşku duymamış.